Altınla İşlenmiş Bir Yazmanın Romanı: Semerkant

Bir sanatçıyı çağların ötesine taşıyan bir el yazmasının hikayesini anlatan bu kitap ismini el yazmasının ortaya çıktığı şehirden alıyor. Kitabın ilk kısmında 11. yüzyıla gidip Ömer Hayyam’ ın hayatı ve yaşadığı döneme tanıklık ederken sonrasında kendimizi 19. yüzyılda buluyoruz. Ömer Hayyam gökbilimci, matematikçi ve aynı zamanda da şair. Şiirlerindeki sorgulayan tavır elit kitleler tarafından oldukça sevilirken halktan tepki toplayan bir isim. Yıldızları incelerken de matematik analizleri yaparken de nasıl ki sorguluyorsa bunu tabusal konularda da sürdürüyor. Dogmatik temeller üzerinden hayatını sürdüren insanlar tarafından onun görüşleri sivri ve inançsız bulunuyor. Nişapur doğumlu Hayyam, çıktığı yolculukta kendini Semerkant’ta buluyor. Burada kendisine dost olarak Kadı Ebu Tahir eşlik ediyor. Ömer Hayyam karakterini daha iyi anlamak için kitaptaki şu diyalogu aktarmak isterim. Han kendisine şiir okuyan bir şaire ağzın altınla dolsun der ve şair ağız dolusu altını alır. Sonrasında Ömer Hayyam’a aynısı söyler ancak Hayyam şu dörtlüğü söyler:

"Beni sana getiren yoksulluk muydu
İstekleri basitse kimse yoksul değil
Dürüstü ve özgürü onurlandırabiliyorsan 
Beklediğim onur vermen başka bir şey değil."
Kitapta Ömer Hayyam siyasi hırslardan uzak, yaşamdan zevk almak ve bilimle uğraşmak gayesinde günlerini geçiriyor. Sivri dilli şiirlerini de herkesten gizli olarak el yazmasına yazıyor. Tam bu noktada tarih 3 büyük ismi yan yana getiriyor: Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah. Ömere Hayyam’ın tavsiyesi üzerine Hasan Sabbah Nizamülmülk’ün yanında çalışmaya başlıyor. Ancak İsmaili tarikatından olan Hasan Sabbah’ın amacı bu Türk devletinin yıkılmasını sağlamak. Görevde olduğu sürece kaos yaratıp perde arkasında entrikalar düzenliyor. Nizamülmülk’ün, Han’ın gözünden düşmesini sağlıyor. Sonrasında sürgüne gönderiliyor ve daha sonrasında intikamını almak amaçlı Alamut Dağlarını kendisine kale ediniyor. Hayyam’ın el yazmasını yıllarca Alamut kalesinde koruma altına alıyor.
Gelelim el yazmasına. Neden mi gizlice yazılıyor, bunu Ömer Hayyam bize bir rubai ile anlatmış:

"Hiç, hiç bir şey bilmiyorlar, bilmek istemiyorlar
Şu cahillere bak, dünyaya egemen onlar,
Onlardan değilsen eğer, sana kafir derler
Onlara aldırma Hayyam, yoluna devam et"

Kitabın ikinci bölümünde ismini Hayyam’dan alan kurgusal bir Amerikalı karakter İran’a dönüp bu el yazmasının ve gerçek Ömer Hayyam rubailerinin peşine düşer. Bu tarihsel zamanlamada İran devrimine denk düşer. Bu el yazması Amerikalı Benjamin Omar Lesage ile İran prensesi arasında bir aşkın doğuşunu tetikliyor. İran’ın kaotik ortamından Titanik gemisiyle kaçarlarken el yazmasını da yanında götürüyorlar. Titanik’in batışıyla el yazması Atlantik Okyanusu’nun dibini boylarken Hayyam’ın rubaileri sonsuzluk okyanusunda nesilleri etkilemeye devam ediyor. Kitapta geçen el yazması aslında büyük emeklerle hazırlanan bir kopya. Bununla beraber bir çok kopya daha var. Bugün British Library’de bulunan kopyası, ilk kez 1859'da Edward Fitzgerald tarafından tercüme edilmiş ve 1872'de William Morris (d. 1834, d. 1896) tarafından elle yazılmış ve dekore edilmiştir. Süslenmiş bordürlerde tasvir edilen figürler William Morris tarafından tasarlanmıştır. Kitap kırmızı deri üzerine altınla işlemmiş yaprak ve çiçek motiflerinden oluşmaktadır. Kitabı ve detayları British Library dijital el yazmaları bölümünden inceleyebilirsiniz.
British Library Digitised Manuscripts Home/ The Rubáiyát of Omar Khayyám, copied and illuminated by William Morris

Fatma Yıldırım Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi 6. Sınıf öğrencisiyim. Tıp kitaplarının yanı sıra roman, şiir gibi edebi konularda okumalar yapıyorum. İlk defa okuduğum bir kitaptan blog yazmayı denedim. Umarım beğenirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir