İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir
Cinayetin Öyküsü

Crónica de una muerte anunciada

Chronicle of a Death Foretold

Kitabın orjinal adından anlaşılacağı üzere kitap ilan edilen bir ölümün kronolojisini anlatıyor. Kitabın başlığında kullanılan kronoloji kelimesiyle, yazarın olay örgüsünü adım adım tarih ve saatlerle anlattığı yanılgısına düşmeyiniz. Olay örgüsü, öldürülen Nasar’ın yakınları ve olaya şahit olan kasaba halkı ile yapılan görüşmeler ile anlatılıyor. Röportajlar ve geriye dönüşler kullanarak yazılan kitap gösteriyor ki yazar, namıdiğer Gabo, gazeticilik mesleğinden bir teknik kullanmış. 
Peki, işleneceği herkes tarafından bilinen bir cinayet neden engellenemez? Bu durumda cinayetin bir faili de onu engelleyemeyen toplum değil midir? Üstelik öldürülen Santiago Nasar’ın suçlandığı, topluma aykırı davranışı yaptığına dair kesin bir ipucu yoktur romanda.  Bu tür sorular birçok edebiyat eleştirmeni tarafından sorulmuştur. Kimi yorumcular, kitabın yalnızca cinayet çerçevesinde toplumu eleştiren bir kitap olmaktan fazlası olduğunu, Marquez'in bu kitabı yazmaktaki amacının da bundan fazlası olduğunu savunmaktadır. Aslına bakılırsa olayı çok bulandırmaya gerek yok. Marquez yazmak için doğmuş bir insan ve yaşamında bizzat şahidi olduğu bir cinayeti yazmaması nasıl mümkün olurdu?

"Doğduğumdan beri yazar olacağımı biliyordum. Yazar olmak istiyordum. Yazar olmak için iradem, cesaretim ve kapasitem vardı. Yazmayı hiç bırakmadım ve başka bir şey yapmayı asla hayal etmedim. Onun üzerinden yaşamımı sürdürebileceğime inanmıyordum ama onun için ölebilirdim.¹"

Marquez hikayeyi koruyarak kurgulamıştır romanı. Amaç hikayeyi tanıkların gözünden aktarmaktır. Bu nedenle kişiler yer ve zaman hakkında derinlemesine tasvirler yoktur kitapta. Elbette olaydaki kişilerin isimleri değiştirilmiştir.  
Bu hikaye bizlerin uzak olduğu, bizi şaşkınlığa düşürecek bir hikaye değil aslına bakılırsa. Kitapta anlatılan öykü 1951 yılında Sucre kentinde gerçekleşmiş bir olaya dayanırken günümüzde hala benzer sebeplerden cinayetler işlenebiliyor. İnsan davranışlarının eğilimi ne kadar aynı, 10.000 kilometre ötede bambaşka bir coğrafyada çok tanıdık bir olay vuku buluyor. Toplumsal normları oluşturan da bu eğilimlerdir ve ne yazık ahlakı ahlaka sığmayan davranışlar ile savunmaya neden olmaktadır. 
Bunların yanı sıra aşağıdaki konuları da not etmek istedim.
Rüyalar Yaşananların Habercisi midir? 
Kitaplarında mistik ve tinsel motifleri işleyen Marquez, Nasar’ın rüyasına değiniyor. Rüyaları yorumlayan annesi, Nasar’ın rüyasında herhangi bir uğursuzluk görmüyor. Üstelik kuşların olduğu tüm rüyaların hayırlı olduğunu söylüyor. Eğer rüyalar haberci ise Nasar'ın ölümü kaderi miydi? Annesi rüyayı doğru yorumlayamadığı ve oğlunu koruyamadığı için müthiş bir suçluluk duygusu içindedir. 

Rüyasında kendini koca koca incir ağaçlarından bir ormanın içinden geçerken görmüştü, incecik bir yağmur çiseliyordu, bir an için mutluluk duymuş; ama uyandığında üstü kuş pislikleri içindeymiş duygusuna kapılmıştı.”
Duygular Geçmişin Zihnimizde Olduğundan Farklı Canlanmasına mı Neden Olur?
Bazı kişiler, Nasar’ı hiç sevmeyen Victoria Guzman gibi, olayın gerçekleştiği Pazartesi sabahı pırıl pırıl güneşli bir hava olduğunu söylerken, çoğunluk kapalı bir gökyüzünün altında durgun sulardan yükselen ağır bir kokunun duyulduğu kasvetli bir havayı tasvir ediyor. Bu soruyu gözlemlerime dayanarak evet olarak yanıtlayabilirim. Duygularının tesiri altında kalan insanlar bazen geçmişi hatırlamak istediği gibi hatırlamıyor mu? Guzman'ın cinayet gününü pırıl pırıl hatırlaması nefret ettiği kişinin ölmesine içten içe duyduğu sevinçten mi yoksa diğer insanlar acıdan mı o gün havanın kasvetli olduğunu hatırlıyor?

Angela Vicario ile evlenmek isteyen Bayardo San Roman romanın baş karakterlerindendir. Bana göre, parasına güvenen kaba bir karakterdir. Kasabanın en güzel evine sahip dul Xius zamanında eşiyle birlikte bin bir fedakarlıkla yaptığı ve ölen eşinden bir hatıra olan evini gözyaşları içinde San Roman’a teslim etmek zorunda kalıyor. San Roman sahip olduğu banknotlarla her şeyi alabileceğinden çok emin, en azından kitapdan aktarıldığı kadarıyla bunu anlıyoruz.

Bu iş domuz kasaplığına benzemez Vicario Kardeşler!
“Vicario kardeşler Santiago Nasar’ı hiç kimsenin haberi olmadan hemen öldürmek için gereken hiçbir şeyi yapmamışlardı, tam tersine biri çıkıpta onu öldürmelerini engellesin diye akla gelebilecek her çareye başvurmuşlar ama bunu sağlamayı başaramamışlardı.” 
Nasar’ı öldürdükten sonra ise korkunun yerini yapmaları gerekeni yapmış olmanın verdiği gurur ve vahşilik vardı. İyi kapli ikizler bir adamı öldürmüşlerdi ve asla pişman değillerdi. 

Santiago Nasar evinin kapısından girebilseydi eğer kurtulabilecekti ama kapı saniyeler içinde suratına kapanmıştı. O kapı önünde kendini ne kadar savunmaya çalıştıysa da karnına ve sırtına defalarca saplanan bıçak darbelerinden kurtulamamıştı.
“Kendi işlediği cinayetin dehşeti içinde çığlık çığlığa bağrışan halkın sesini de duymuyorlardı.”  
Bağırsakları elinde evine gitmeye çalışan Nasar’ın son sözleri ise şunlar olmuştu:
“Beni öldürdüler Wene Hala”

Ben Kırmızı Pazartesi kitabını “İnci Kut” çevirisiyle okudum.İnce bir kitap olsa da cümlelerin yapısından dolayı okuması zor gelebilir. İzlemek isteyenler için filmi de var bu hikayenin. Tüm detaylar bire bir aktarılmasa da kitabı okurken kafanızda kurduğunuz sahnelerle karşılaştırmak çok zevkli olacaktır. Örneğin ben, kitabı okurken henüz tomurcuklanmış badem ağaçlarıyla ışıldayan bir kasabanın hayaline daldım.

Kaynaklar:
Kırmızı Pazartesi/Gabriel Garcia Marquez, Çeviri İnci Kut, Can Yayınları
1-García Márquez: A Witch Writing - First 11 minutes (alıntı yapılan kısım 2.18'inci dakikadadır.)
https://www.youtube.com/watch?v=rnNgjUWgrGQ

İlknur Erkin

Sağlık Bilimleri Birim Kütüphanecisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir